Felsefenin,
insan bilgisinin kaynağını, sınırlarını, geçerliliğini ele alan dalına
bilgi felsefesi denir. O, belli bir bilgi türünü değil de, bilen özne
ile bilinen obje arasındaki ilişki ile ortaya konulan bilgi sürecini
genel olarak ele alır; bu sürece giren tüm
öğeleri inceler. İnsanın sahip olduğu akıl, sezgi gibi yetilerinin insan
zihninde olup olmadığı, varsa görünüşleri ve ötesindeki varlığı
bilmemize imkân verip vermeyeceği gibi problemler ve bunların
çözümlerini araştırır.
a. Doğruluk
Bir düşünceyi dile getiren yargının gerçek ile uyuşmasıdır. Bilginin nesnesiyle çakışmasıdır.
“Ankara başkenttir” yargısı doğru, “İstanbul başkenttir” yargısı doğru değildir. Bu yargılardan birincisi gerçeği dile getirir, diğeri getirmez.
“Ankara başkenttir” yargısı doğru, “İstanbul başkenttir” yargısı doğru değildir. Bu yargılardan birincisi gerçeği dile getirir, diğeri getirmez.
b. Gerçeklik
Gerçeklik,
varlığın insan zihninden bağımsız olarak var oluşunu temsil eder. Su,
Dünya, Güneş, çiçek varolan birer gerçeklik örneğidir.
Kaf
Dağı’nın, devlerin, yedi başlı ejderhanın gerçekliği yoktur. Gerçeklik,
bir şeyin varoluşuyla ilgili, doğruluk ise bilginin bir özelliğidir.
Yargının gerçekliği dile getirip getirmemesine bağlıdır. Buna göre
“Dünya” gerçek, “Dünya dönüyor” yargısı ise doğrudur.
c. Temellendirme
Bir
iddiayı savunmaya yönelik olarak mantıksal gerekçelerin tutarlılık
içinde ortaya konulmasıdır. Filozofların yaptıkları, iddialarını
savunmak için temel dayanaklarını ortaya koyarak görüşlerini
temellendirmektir. Bilginin insan zihninde doğuştan yer aldığını savunan
bir filozof, bu görüşünü temellendirmek durumundadır. “Benim
kanaatlerim öyle olduğunu bildiriyor” şeklinde kestirme cevaplarla
görüşünü savunamaz.
2. Bilgi Felsefesinin Temel Soruları
a. Bilginin Kaynağı
İnsan,
genel bir düşünce ile, kendisini kuşatan evrenle ilgili bir takım
bilgilere sahip olur. Zihnimizde iyiliğe, kötülüğe, güzelliğe, hakikat
ve hayata, matematik prensiplerine vb. ait bilgiler vardır. “2+2=4”,
“Ay, Dünya’nın uydusudur.” birer bilgi örneğidir. Acaba zihindeki mevcut
bilgiler nasıl meydana gelmiştir, nasıl meydana geliyor? Bilgilerin
meydana gelmesinde rol oynayan faktörler nelerdir? Akıl mı, deney mi;
yoksa bunlardan tamamıyla farklı başka faktörler var mıdır?
Bütün bu sorulara;
Rasyonalistler, bilginin akla dayandığını,
Empristler, bilginin deneye dayandığını,
Sensualistler, bilginin duyuma dayandığını,
Entüisyonistler, bilginin sezgiye dayandığını,
ileri sürerek birbirlerinden farklı şekilde açıklık getirmeye çalışmışlardır.
b. Bilginin Değeri
Bilginin,
araştırdığı olaya ve konuya uygunluğu demektir. Doğru bilgi, açıkladığı
gerçekliği olduğu gibi yansıtan bir bilgidir. Örneğin “Şu kalem
kırmızıdır” gibi bir önermede, işaret ettiğim kalem gerçekten kırmızı
ise, doğrudur.
Elde
ettiğimiz bilgi, objesine uygun mudur, değil midir? Varlığın doğru
bilgisine ulaşılabilir mi? Bilgi gerçeği verebilir mi? gibi sorular da
hangi bilginin doğru olduğuna açıklık getirmeye çalışır.
Bilginin
değeri ile ilgili sorular bizi “doğru bilginin imkânı” problemine
götürmüştür. Felsefe tarihinde bu soruya iki şekilde cevap verilmiştir.
3. Bilgi Felsefesinin Temel Problemi
(Doğru Bilginin İmkanı Problemi)
a. Doğru Bilginin İmkânsızlığı
aa. Septisizm (Şüphecilik)
İnsan
zihninin değişmez bir gerçeğe ulaşamayacağını, hakikat olarak kabul
edilebilecek bir şey için zihnimizde bir ayraç bulunmadığını, bundan
dolayı da kesin hükümler vermekten kaçınmamızın ve herşeyden “prensip
olarak şüphe etmemizin” doğru olacağını kabul eden görüştür. Şüphecilik,
bir bilginin doğru ya da yanlışlığına ait yargıyı kabul etmediği gibi
inkâr da etmez. Sadece bu bilgilerden şüphe eder.
Süpheciliğin kurucusu olan Pyrrhon’a
göre hiçbir şey ne doğrudur ne de yanlıştır. Her yargı ve her yargının
çelişiği için aynı nedenler bulunabilir. Doğruyu yanlıştan ayıracak bir
ölçüt olmadığına göre, varlıklar hakkında çelişik yargılar ileri
sürülebilir. Bu nedenle yargıda bulunmaktan kaçınılmalıdır.
Süpheci filozoflardan Timon’a göre ise;
Nesnelerin gerçek yapısı bilinemez,
Bu nedenle her türlü yargıdan kaçınmalıyız,
Böylelikle ruhun sarsılmazlığına yani mutluluğa ulaşırız, görüşünü ortaya koymmuştur.
ab. Sofistler
Sofist Protagoras,
“İnsan her şeyin ölçüsüdür” di-yerek, doğruluğun insanlara göre
değiştiğini ileri sürmüştür. Üşüyen insan için rüzgarın soğuk, üşümeyen
için soğuk olmadığını belirterek herkes için geçerli mutlak bir bilginin
olamayacağını savunmuştur.
Bilginin imkânsızlığını ileri süren sofist filozoflardan Gorgias bu görüşünü,
“Hiçbirşey yoktur, olsa bile bunu bilemezdik, bilseydik de başkalarına bildiremezdik” sözleriyle dile getirmiştir.
b. Doğru Bilginin İmkanı
ba. Dogmatizm
Bilginin
kesin ve değişmez nitelikte olup olamayacağını hiçbir eleştiriye tabi
tutmadan, aklın mutlak ve değişmez olanı bilebileceğini, düşünme ve akıl
yoluyla değişmez, kesin gerçeklere ulaşılabileceğini kabul eden
öğretidir.
Dogmatik
düşüncenin ilk temsilcileri ilkçağ doğa filozoflarıdır. Bu filozoflar
evrenin özünü, ana maddesini bir ilk prensibe dayandırarak, kesin olarak
bildiklerini ileri sürmüşlerdir. İşte bu ilk nedenin ne olduğunu kesin
olarak bildiklerini kabul ve iddia eden bu filozoflara dogmatik
filozoflar denilir.
bb. Rasyonalizm (Akılcılık)
Rasyonalizme
göre doğru bilgi olanaklıdır ve doğru bilginin ölçütü akıldır.
Rasyonalistlere göre matematik bilgiler, aklın ilkeleri kesin bilgilere
örnek oluşturur. Sokrates, Platon, Aristoteles, Descartes, Hegel
rasyonalist filozoflara örnektir.
Sokrates:
Aklın, değişmez ve gerçek varlığın bilgisine doğuştan sahip olduğunu
söyler. Dürüstlük, adalet, iyilik gibi erdemlerin bilgisinin tecrübe ile
kazanılmadığını, bu bilgilerin insanda doğuştan olduğunu ileri
sürmüştür.
Platon:
Zorunlu, kesin, genel geçer bilginin var olduğunu, bu bilgilerin de
ideaların bilgisi olduğunu ileri sürer. Ona göre görünüşler dünyasında
sürekli değişme olduğundan, bu varlıklar bilinemezler. İdealar dünyası
ise ezeli ve ebedi olan ve akılla kavranan gerçeklik alanıdır. İdealar
insan zihninde doğuştan yer alır. 2+2=4 idealar dünyasının doğru
bilgisine bir örnektir.
Aristoteles:
Ona göre bilgi edinme yetisi akıldır. Ancak akıl bilgiyi taşıyan değil,
üreten bir yeti olmaktadır. Aristoteles, mantığında kullandığı
tümdengelim yöntemiyle, aklın bilgi yapma yetisi olduğunu göstermiştir.
Descartes: İnsan zihninde doğuştan düşünceler bulunduğunu, iyi yönetilen zihnin kesin, genel geçer bilgiye ulaşabileceği görüşündedir.
Başlangıçta,
geçici olarak bütün bilgilerinin doğruluğundan kuşku duymuştur.
(Metodik şüpheci yöntemi) O, aklın basit ve mutlak doğrulardan hareket
ettiğinde, kendisinden kuşku duyulmayan bilgilere adım adım
ulaşılabileceğini göstermeye çalışmıştır. “Düşünüyorum, o halde varım”
yargısına, bu yöntemine dayalı akıl yürütmesiyle ulaşmıştır.
Hegel:
O, doğru bilgiye hiçbir deneye başvurmadan, yalnızca düşüncenin
sınırları içinde kalınarak ulaşılabileceğini ileri sürer. Ona göre doğru
bilgiye ulaşmak için, önce varlığa yönelmek, onu düşünceye konu yapmak
gerekir. Düşünmek, nesnenin ardındaki ideyi kavramaktır. Aklın yasaları,
varlığın yasaları ile aynıdır. Hegel’e göre “akla uygun olan gerçek,
gerçek olan akla uygundur.”
bc. Empirizm
Rasyonalizmin
karşıtı olan bu akıma göre doğuştan gelen hiçbir ilke ya da bilgi
yoktur, bütün bilgiler duyu ve deneyimlerden gelir.
Güneşin yakıcı olduğu, Tanrı’nın var olduğu bilgisini insan sonradan edinir. Bu akımın savunucuları arasında John Locke ve David Hume vardır.
John Locke’a
göre insan zihni doğuştan “boş bir levha” (tabula rasa)dır. Duyu ve
deney verileri bu levhayı doldurur. “Zihinde bulunan hiçbir düşünce
yoktur ki, daha önce duyularda bulunmamış olsun” sözü ona aittir.
Hume,
insan zihnindeki bütün bilgilerini duyu verilerine indirger. Ona göre
doğa yasaları gibi düşünce yasaları da insanın alışkanlıklarından başka
birşey değildir. Dolayısıyla zihinde bulunan tüm izlenim, kavram ve
düşüncelerin temelinde dış dünyanın duyularla algılanması vardır.
bd. Pozitivizm
Pozitif felsefeyi geliştirip sistemleştiren A. Comte’a
göre, bilimin tek amacı olgular arasındaki değişmez ilişkileri ya da
doğal yasaları bulmaktır. Bu amaç ise yalnızca gözlem ve deney yoluyla
gerçekleştirilebilir. Gözlem ve deney yoluyla kazanılan bilgi pozitif
bilgidir.
Pozitivizm,
araştırma alanı olarak sadece olguları görür. Olguların bilgisi,
olayların özünü ve gerçek nedenini vermez; ama olayları idare eden
yasaları verir. Bu yasalarla gelecek hakkında öngörüde bulunuruz.
be. Sezgicilik
Bu
akıma göre mutlak hakikati kavramanın yolu sezgiden geçer. Sezgi,
aracısız ve doğrudan bilmeyi içeren bir yeti olmaktadır. Bütünü, bir
bakışla doğrudan kavrama ve keşfetmedir. Duyuların ve aklın veremeyeceği
hakikat bilgiye ancak sezgiyle ulaşılabilir.
Sezgiciliğin önemli temsilcisi Bergson’dur.
Ona göre gerçeklik hayattır, akıştır; bu da yalnızca sezgiyle
kavranabilir. Sezgi, varlığın özüne nüfuz ederek gerçekliği oluşturan
süreyi, yaşamı içten içe duyarak kavrar.
bf. Kritisizm
İnsan zihninin güçlerine ve insanın neyi bilip neyi bilemeyeceğine ilişkin bir araştırmadan meydana gelen felsefe yaklaşımıdır. Temsilcisi Kant’tır.
İnsan zihninin güçlerine ve insanın neyi bilip neyi bilemeyeceğine ilişkin bir araştırmadan meydana gelen felsefe yaklaşımıdır. Temsilcisi Kant’tır.
Kant’a
göre insan aklı, ancak olaylar dünyasını bilebilir. Bu bilginin ham
maddesi duyular aracılığıyla gelir. Ham madde zihnin kalıplarına girer,
formunu alır ve akıl ilkeleri ile işlenerek dış alemin doğru bilgisi
elde edilir.
Bilgi
sürecinde insan pasif olmayıp, aktif bir biçimde duyular yoluyla gelen
izlenimleri sınıflar, kalıplara yerleştirir ve yorumlar. Ancak insan
bilgisi sınırlı olduğundan, zihin, nesne ve olayları gerçekte oldukları
şekliyle bilemez.
Nesneler
insan tarafından, yalnızca zihnin olanaklarına, yapısına, formlarına
göre bilinirler. O halde Kant’a göre bilgi, sınırlı ve insana göredir.
bg. Pragmatizm
Doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak, yalnızca eylemlerin sonuçları ile değerlendiren ve onlara yalnızca “fayda” açısından bakan felsefe yaklaşımıdır.
Bu yaklaşımın savunucularından W. James’e
göre pragmatik yöntem, her kavramı, kendilerinden pratik sonuçlar
çıkararak yorumlamaktır; hakikat ise, olacak şeye karşı bizi hazırlayan
eylemdir. Doğru fikirler, doğruluklarını uygulayarak ortaya
koyabileceğimiz fikirlerdir. Bir fikir, hayatımız için uygun olduğu
sürece doğrudur ve iyidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder