Varlığı konu olarak ele alan felsefe, genel bir varlık kavramı üzerinde durur. Varlık, evrende varolan herşeyin ortak
adıdır. Buna göre varlık, insan bilincinin dışında ondan bağımsız
olabileceği gibi, zihne bağımlı olarak da bulunabilir. Örneğin, ağaç,
kalem, ev gibi nesneler insan zihninden bağımsız olarak varolan gerçek
varlıklardır. Bu tür (gerçek) varlıklar zamana ve mekana bağlı olarak
değişir, gelişir ve yok olabilirler.
Felsefe, düşünsel ve ideal varlığı biraraya getirip genel bir varlık kavramı üzerinde dururken,
“Varlık var mıdır?”,
“Varlığın ilk maddesi nedir?”
gibi sorular sorar. Felsefe, varlıkla ilgili çeşitli soruları problem olarak ayrı ayrı inceleyip tartışma konusu yapar.
Varlık, felsefenin konusu olduğu gibi bilimin de konusunu oluşturur.
Ancak felsefe ile bilimin varlığı
algılayışları ve yaklaşımları arasında farklılık vardır. Felsefe
açısından varlık, bir yönüyle değil, genel olarak ele alınır. Varlığın
var olup olmadığı sorgulanır. Felsefede varlık, akıl yoluyla, saf
düşünce etkinliğiyle yorumlanır.
Buna karşılık bilime göre varlık; her durumda var olarak kabul edilir. (Felsefedeki gibi var olup olmadığı sorgulanmaz.)
Ayrıca her bilim, varlığın bir yönünü
konu alır. Biyoloji canlı varlığı, psikoloji insanın psişik yönünü,
coğrafya yerküreyi konu edinir.
1. Metafizik Açısından Varlık
İlk sebeplerin ve nesnelerin
ilkelerinin bilgisidir. Bu yüzden o, bilimin ele almadığı kimi konuları
inceleyen, onları açıklamaya çalışan bir bilgi dalıdır.
Tanrı ve Tanrı’nın varlığının kanıtlanması, dünyanın varlığı, ruh ve ruhun ölümsüzlüğü metafiziktir.
Metafiziğin bu konularına hiçbir zaman
tartışmasız kabul edilen açıklamalar getirilememiştir. Metafizik,
varlığın özel alanlarını konu alan tek tek bilimler gibi kesin bir
bilgi olamaz. Ama insan genel olarak bu konular üzerine soru sorma
yeteneğini kaybetmediği ve bilimlerin çalışma alanlarında yeni sorular
oluştuğu sürece metafizik, bir tür bilme etkinliği olarak varlığını ve
önemini koruyacaktır.
Kant, “İnsan aklı, bilgisinin belli bir
türünde özel bir kaderle karşı karşıyadır. İnsan aklı bu bilgisinde
öyle sorular tarafından rahatsız edilmektedir ki, akıl onları ne
yadsıyabiliyor, ne de yanıtlayabiliyor” demektedir. İşte bu alan,
metafiziktir.
2. Ontoloji Açısından Varlık
Varlığı ele alan, irdeleyen bilgi dalı ontoloji, varlığı iki temel problem açısından ele alır:
– Varlığın var olup olmadığı sorunu
– Varlık varsa, bunun ne olduğu sorunu
“Varlık var mıdır?” sorusuna verilen birbirine karşıt yanıt vardır.
Nihilizm: Bilginin mümkün olduğu
görüşünü reddeden, kendisinden şüphe edilemeyen hiçbir şeyin
olmadığını öne süren ve maddi gerçekliğin varlığını yadsıyan bir
öğretidir. Bunun nedeni “varlığın varolup olmadığını bilmenin imkânsız
görülmesinde yatar. “Varlık var mıdır?” sorusunu olumsuz karşılar ve
“yoktur” diye cevaplar.
Bu yaklaşımı, Gorgias, “Hiçbirşey yoktur, olsa bile bilinemez, bilinse bile başkasına aktarılamaz” sözüyle vurgulamıştır.
Realizm: Varlığı, var olarak kabul eder. İnsan bilincinden bağımsız olarak varlığın mevcut olduğunu iddia eder.
Realizme göre, biz varlığı ya doğrudan
duyularımızla algılarız ve algıladığımız evren bizim kavradığımız
gibidir; ya da zihnin imkânları aracılığıyla onun varlığını biliriz.
Ancak, varlığın varolduğu kabul edildikten sonra, zihne kaçınılmaz
olarak “Varlığın ne türden bir varlık olduğu” sorusu belirir.
Filozoflar bu soruya farklı şekillerde cevap vermişlerdir.
3. Varlığın Ne Olduğu Problemi
a. Varlığı “Oluş” Olarak Kabul Edenler
Varlıkta sürekli bir değişme ve oluşun
gerçekleştiğini savunan yaklaşımdır. Bu anlayış, varlığın statik bir
açıdan ele alınamayacağını, onun bir değişme ve oluş süreci olarak
görülmesi gerektiğini savunur. O halde evren mekanik bir varlık değil,
canlı bir oluştur.
Her şeyin oluş (değişme) halinde olduğunu savunan Herakleitos,
bu düşüncesini “Değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir” sözüyle dile
getirmiştir. Oluşun başlangıcı ve sonu yoktur. Hayat da, bu sürekli
varoluş ve yok oluşun ard arda gelişinden ibarettir.
b. Varlığı “idea” Olarak Kabul Edenler
Varlığın idea (düşünce)dan oluştuğunu
savunan, varolan herşeyi düşünceye bağlayan, insan düşüncesinden
bağımsız bir nesneler dünyasının ya da bir gerçekliğin varlığını
yadsıyan yaklaşımdır.
İdealistler, maddenin gerçek
olmadığını, gerçeğin zihnimizde yer alan ide’lerden oluştuğunu
savunurlar. Örneğin güzellik idesi, güzel diye algılanan bütün
varlıklardan daha gerçektir. Bunun gibi, ağaç idesi de şu ağaçtan daha
fazla bir şey ifade eder. Çünkü ikinciler varlıklarını birincilerden
almışlardır. Güzel diye algılanan bir çiçek yok olur, unutulur ama
çiçek fikrinin kendisi yok olmaz.
Platon: Platon’a göre gerçek
varlıklar idealardır. Duyusal dünyadaki varlıklar idealardan pay almak
suretiyle var olurlar ve bunlar ideaların, yalnızca görünüşleridir.
Aristoteles: Aristoteles, idea
olarak belirttiği formu varlığın içinde görmüştür. İdealar tek tek
nesnelerin özüdür. Madde, bu form sayesinde biçim kazanır ve gerçek
olur. Örneğin bir heykelin ideası, sanatçının ona verdiği form, yani
biçimdir.
Hegel: Asıl ve gerçek varlık,
insan zihninden bağımsız olarak var olan Mutlak akıl (Geist)dır. Bu
Mutlak akıl, evrensel ve manevi bir varlıktır. Bu görüşün idealist
olarak değerlendirilmesinin nedeni, Hegel’in varlığı temelde tinsel bir
töz olarak belirlemesidir.
c. Varlığı “Madde” Olarak Kabul Edenler
Varlığı madde olarak ele alan görüşe materyalizm denir.
Materyalizm, evrendeki tek cevherin
madde olduğunu, maddenin düşünceden bağımsız olarak varolduğunu ve
bütün varlıkların maddeden türediğini ileri sürer.
Bilinç, ruh gibi tinsel varlık da
dahil, bütün varlığı madde olarak anlar ve maddenin dışında başka bir
varlık olduğunu kabul etmez. Düşünme, hayal gibi olayları da maddenin
kuvvet ve hareketleriyle açıklar.
Demokritos: Var olan her şeyi
sonsuz sayıda atoma ayırmıştır. Her şey atomların birbirlerine çarpması
sonucunda, mekanik bir zorunlulukla oluşur. Atomlar belli bir sıra ile
birleşerek veya ayrılarak varlıkları oluşturur.
Hobbes: Gerçekte var olanın,
cisim veya madde olduğuna inanır. Ona göre dünya mekanik hareket
kanunları tarafından yönetilen cisimlerin bütünüdür. Bütün gerçeklikler
yalnızca maddi olarak düşünülebilir.
Marks: Evrendeki hareket ve
değişme maddeden başka bir şey değildir. Ona göre madde biçim
değiştirir. Tüm değişmelerin temelinde karşıtlık ve çatışma vardır.
Düşünce, maddeden sonra gelen ve ona bağlı olan varlıktır.
d. Varlığı Hem “Düşünce” Hem “Madde” Kabul Edenler
Varlığın düşünce ve madde gibi iki
cevherden meydana geldiğini savunan anlayışa dualist anlayış denir.
Dualizm, varlıkta daima iki prensibin varlığını kabul eder.
Descartes: Varlıkta iki töz
vardır: Biri “ruh”, öteki de “madde”. Ruh, düşünen, madde ise yer
kaplayan bir tözdür. Bunlar arasında hiçbir birleşme noktası yoktur;
yalnızca insanda bir araya gelirler.
e. Varlığı “Fenomen” Olarak Kabul Edenler
İnsan zihninden tam anlamıyla bağımsız
olmayan bir varlık alanı vardır; insan bu varlık alanını bilebilir.
İnsanın bilinci tarafından belirlenen bu varlığa “fenomen” denilmektedir. Fenomen, insana göründüğü şekliyle varlıktır. Fenomene, Husserl’in “özü görme” denilen yöntemiyle ulaşılabilir.
Husserl: Var olanın yalnızca
fenomenler olduğunu söyler. Bu fenomenin insan bilinci tarafından
bilinebileceğini savunur. İnsan onların özünün bilgisini edinebilir.
Ona göre varlığın bilinçten bağımsız
bir var olma durumu yoktur; varlıklar bilincimizin bilgi nesneleri
olarak vardırlar. Yani bizim zihnimizin olanakları çerçevesinde var
olurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder